Bugün bir dostumla Cuma namazını Ervah'ta Somuncu Baba'nın mekanında kılalım dedik. Musallada üç cenaze vardı.Allah hepsine rahmet etsin yakınlarına da sabr-ı cemil versin. Cenaze dolayısıyla Somuncu Baba caminin çevresi olduğundan daha kalabalıktı. Cenaze yakınlarından ağlayanları gördükçe biz de hüzünlendik. Gelenlerin kimisi cenazelerin kardeşi, kimisi çocuğu, kimisi de annesi ya da babası idi. Bu atmosferde tam öğle vaktinin sıcağı havayı biraz daha ağırlaştırıyordu.
Caminin avlusunda cuma namazı için zor yer bulduk çünkü dediğim gibi cenazeler nedeniyle aşırı bir kalabalık vardı, çoluk çocuk yaşlı genç cenaze yakınları cami avlusunda toplanmış bir an önce cenazelerini kaldırma telaşesi içindeydi. Protokolden de zevat-ı muhterem vardı; galiba yeni valimiz de iştirak etmişti.
Ezan okunup ilk sünneti kıldıktan sonra müezzin efendi iç ezanı okudu. Buraya kadar her şey normaldi. İmam efendi hutbeye çıktı; çıktı çıkmasına da bir türlü inmeyi bilmedi; galiba cenazeler olduğunu, bir çok insanın dışarıda 35 derecenin altında beklediğini unuttu. Hutbe bayağı uzadı. İçimden "acaba ben mi acele ediyorum, hoca efendinin günahını almayayım" derken yanımda namaz kılanlar da oflamaya puflamaya başladı. Anladım ki hakikaten hutbe çok uzamıştı. Belli bir şeyden sonra insanların dikkati de dağılıyordu. Korona süreci ve aşılar dikkatimizi dağıttığı gibi tahammülümüzü de azaltmıştı. Nihayet hocamız hutbeyi sone erdirebildi. Cemaatin farza durmadan önce, "imam efendi namazı bari uzatmasa" der gibi bir hali vardı.
Hocaefendi 'Allahu Ekber' dedi. Biz de ellerimizi kulaklarımıza doğru götürerek yani Allah'tan başka herşeyi geriye atmak suretiyle hutbenin gereksiz yere uzatılmasını da unutarak namaza başladık. Fakat maalesef hocamız ilk Fatihadan sonra tam bir sayfa zammı sure okudu, ikinci rekattaki zammı sure de ondan geri kalmadı. Namaz uzadıkça uzadı. Selamdan sonra düşündüm, namaz mı kıldım yoksa namazın bir an önce bitmesini mi bekledim anlayamadım; zihnim, kalbim karmakarışık duygulara teslim oldu.
İmam efendinin iyiniyetinden şüphemiz tabi ki yok o istiyor ki, "bu insanların çoğu haftada bir camiye geliyor fırsat bu fırsat namazı, hutbeyi uzatalım, cemaate bol bol sevap kazandıralım..."
İşte öyle değil hocam! Peygamber Aleyhisselam, "kolaylaştırın zorlaştırmayın; müjdeleyin nefret ettirmeyin!" buyurmuşlar. Bu ilke hayatımızın her alanında olmalı ve en başta da dini hayatımızda. Dinimize göre bir insan nafile olarak ya da tek başına kıldığı namazda sayfalarca sure okuyabilir, saatlerce ayakta durabilir ancak cemaat olarak kılınan namazlarda hastası, yaşlısı, işi olanı, cenazesi olanı dikkate alınmalı ve en seri bir şekilde namazkıldırılmalı. Dinimiz bu konuda o kadar hassas ki, imam eğer kıldıracağı namazda rükuda, 3'ten fazla yani 5,7,9 gibi "Sübhane Rabbiye'l Azim"ya da secdede 3'ten fazla yani 5,7,9 gibi "Sübhane Rabbiye'l A'la"demeyi düşünüyorsa namaza başlamadan, "ey cemaat bu gün aşka geldim, Sübhane Rabbiye'l Azim ve Sübhane Rabbiye'l A'la'yı üçten fazla okuyacağım izniniz var mı?"demesi gerekir. Cemaat izin onay verirse bu tesbihleri 3'ten fazla yapabilir.
Dinimiz kamu hakkına, insan hakkına karşı son derece titizdir. Bütün hocalarımızı seviyoruz, bize çocukluğumuzda elif ba'yı, namazı, fatihayı,52 farzı ilk öğreten onlardır. Tabi ki başımızın üstünde yerleri var ancak eleştirimizi de kamu adına yapmak durumundayız.